Beyoğlu’nun Mimari Karakteristiği

Taksim Meydanı ile Tünel arasını bağlayan İstiklal Caddesi ve buna dik sokakların belirlediği bölgeye “Beyoğlu” denmektedir ve Galata ile Taksim arasında gelişen aksın iki tarafında oluşan yerleşmelerden kurulmuştur. Toplam 46 mahallesi vardır. Boğaz’a ve Haliç’e inen geniş yamaçlarda şehre hakim bir bölgede gelişmiştir. Asıl İstanbul’un karşı kıyısındaki konumundan ötürü ilk adı Yunanca’da “karşı yaka,” “öte” anlamına gelen “Pera” dır.

Beyoğlu’nun Tarihsel Gelişimi Beyoğlu, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Galata surlarının dışına yerleşme amaçlı çıkılmasına izin verilmesiyle gelişti. Özellikle 1839 Tanzimat Fermanı’ndan sonra Beyoğlu Batı etkisinin odağı oldu. Tüm bu hareketliliğin sonucu 19. yüzyılda Beyoğlu, yabancı nüfusun getirdiği Batılı yaşam tarzıyla, kentsel ve mimari yapısıyla dönemin Avrupalı şehirlerine benziyordu ve karşı yakadaki asıl İstanbul’dan oldukça farklıydı. Sadece mimari yapısıyla değil refah düzeyi ile de diğer yakadan ayrılıyordu. Fakat, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’nda görülen hareketlilik Beyoğlu’na da yansımıştır. Çelik Gülersoy, Cumhuriyetin ilk 20 yılında, 1923 ile 1940 dönemini Beyoğlu’nda eğlence mekanlarının kapandığı, son derece sessiz ve sakin bir dönem olarak tanımlar. (Gülersoy,1994). Bu rejim değişikliği şokuna ve onun da ardılı olarak 1960’lı yıllarda nüfus farklılaşması da eklenmiş, bunun sonucu olarak da çoğu nitelikli olan Beyoğlu yapıları sahip değiştirmiş ve hatta kimi yıktırılıp, yeniden yaptırılmıştır. 1980’li yıllarda başta Tarlabaşı Bulvarı’nın açılması olmak üzere belediyenin yeni düzenlemeleri ile sosyal doku iyice çözülmüş ve Beyoğlu şehrin merkezinde, ulaşım ağlarının ortasında bir “çöküntü alanı” halini almıştır. Ancak 1990’lı yıllarda belki de nostaljik bir özlemle Beyoğlu yeniden kültür merkezi niteliğine kavuşturulmaya çalışılmakta ve sosyokültürel, mimari ve tarihi değeri farkedilebilmektedir.

Beyoğlu’nda Fiziksel Doku Değişimleri ve Ulaşım İlişkileri Beyoğlu, Galata’yı Taksim’e bağlayan tek bir aks etrafında yapılanmıştır. Cumhuriyet dönemi ile “İstiklal Caddesi” olarak anılan ve “Cadde-i Kebir” adıyla gelişen bu aks, iki yanında nitelikli ve çoğu zaman anıtsal konutların, pasajların, tiyatroların ve elçiliklerin yerleştiği bir akstı. Fakat 19. yüzyılın ortalarına kadar bu aksın ard bölgesi dar ve düzensiz sokaklar halinde ve çoğu zaman ahşap binalarla yapılanmıştı. İstanbul’un yüzünü değiştiren ve yeni düzenlemeleri kolaylaştıran diğer yangınlar gibi 1832’de Beyoğlu yangınından sonra, bölge daha düzenli bir şekilde yeniden inşa edilmiş ve yolları genişletilmiştir. 19. yüzyıl yeniden yapılanma çalışmaları içinde Beyoğlu’nun diğer bir önemi öngörülen ilk belediye düzenlemeleri içinde ilk ve tek belediye örneği olmasıdır. 1856’da “Altıncı Daire-i Belediye” İstanbul’un diğer bölgeleri içinde örnek teşkil etmesi düşünülen bu ilk belediyenin çalışmaları içinde halen uygulanmakta olan düzenlemeleri vardır.

Bunların başlıcaları yolların genişletilmeleri ve kaplanmaları, sokakların aydınlatılması, adlandırılması ve numaralandırılması, Galata surlarının yıkılıp, hendeklerin doldurulması, İstiklal Caddesi’nin genişletilmesi, mezarlık alanlarının kaldırılması, su sorununun çözülmesi için yapılan çalışmalardır. Altıncı Daire döneminde bölgedeki yapılaşma artmış ve günümüzde görülen anıtsal taş binalar yapılmaya başlanmıştır. Asıl yapılaşma ise 3000’den fazla binanın yok olduğu 1870 yangını sonrasındadır. Kilise, sinagog gibi dinsel yapılarla birlikte ilk elçilik, ilk tiyatro, ilk belediye, ilk otel ve restoranlar ile birlikte Beyoğlu’nun kendine özgü apartman konutları bu dönemde oluşmuştur. Bu yapılar malzeme, biçim ve bezeme özellikleri ile dönemin Paris, Londra ve Viyana yapılarıyla benzerlikler göstermektedir. Bu yapılar içinde Çiçek Pasajı 1875, Suriye Pasajı 1908, D’Andria Pasajı 1882, Pera Palas’ın 1896 tarihli ve “Cadde-i Kebir” in karakterini belirleyen önemli yapılardır. Bu yapılar bitişik parsellerde ve çok katlı olarak oluşmuştur. Fakat, bu çok katlı yapılarda değişik tipolojilerdeki iç avlu düzenlemeleri mekan zenginliği yaratmaktadır. Aynı zamanda yine Batılı örneklerinden esinlenmiş sıra konut yapıları da mevcuttu. Bu yapıların bezemeleri, taş cepheleri, çıkmalar, demir ya da taş konsollar, çıkma üstündeki balkonlar 19. yy yeni Osmanlı konutunun özellikleridir. Bu konutlar görkemli cepheleriyle de batıdaki örneklerinde olduğu gibi bu bölgedeki sosyal sınıflaşmayı ve ekonomik refahın temsilcileriydi. Bu yönleriyle de sosyal sınıfın olmadığı anonim Osmanlı yapılarından farklı, Batılı bir tutum hakimiyeti açıktır. O zamanki adıyla “Cadde-i Kebir “1913’de ilk elektrikli tramvayın Beyoğlu Şişli arasında oluşması ile bir bağlantı aksı niteliğine kavuşmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında her ne kadar imar çalışmaları Ankara’da odaklandı ve İstanbul terk edilmiş bir kent haline geldiyse de, Cumhuriyetin milliyetçi politikası çerçevesinde önem kazanan “meydan” imgesinin etkileriyle Taksim meydanı yeniden düzenlenmiş ve Mimar Kanonika’nın “Cumhuriyet Anıtı” önemli bir düğüm ve referans noktası olarak bölgeyi karakterize etmiştir. Daha sonraki yıllarda Şişli yönüne doğru yerleşmenin gelişmesiyle günümüzde bu meydan şehir için önemli bir kesişim noktasıdır. Bu meydanda yeni oluşan İstanbul 19. yüzyılın İstanbul’u diye tanımlayabileceğimiz “Beyoğlu’na” ilişiklendirilir ve tarihi bağlantı formuyla “İstiklal Caddesi” vasıtasıyla Galata’ya ve ordan da asıl İstanbul’a bağlanır. Özellikle bölgedeki sosyal yapının bozulması ve çoğu yabancı ve azınlık olan bina sahiplerinin ülkeyi terk etme durumunda kalması sonucu 1940’lardan sonra Beyoğlu “haraplaşma” sürecine girdi. Bina sahiplerinin ülkede olmamasından dolayı ve binaların mülkiyetindeki sorunlar nedeniyle bir zamanların parlak binaları kanunsuz ve kötü işlevlerle kullanılmış ya da bakımsızlığa terkedilmişlerdir.

1980’ler sonrasında ise Türkiye’nin genel politik çizgilerindeki değişmeler, liberalleşme eğilimleri ve buna bağlı olarak iç pazar dinamiklerinin artması Beyoğlu’nda koruma çalışmalarını gündeme getirmiştir. Yine bu dönemde İstiklal Caddesi’nin taşıt trafiğine kapatılması, çevredeki binaların önemini arttırmıştır. Bölgenin karakterini etkileyen ve bugünkü durumuna yol açan en önemli planlama kararı ise “Tarlabaşı Bulvarı”nın 1986 yılında açılmasıdır. Bu müdahale ile Beyoğlu ilçesi Tarlabaşı alt konut bölgesinden geniş bir ulaşım aksıyla koparılmış ve bölgedeki tarihi konut adalarının bütünlüğü yıkımlarla bozulmuştur. Özellikle Tarlabaşı Caddesi cephesi niteliksiz ve yarım kalmış izlenimi vermektedir. Son yıllarda ise bu cephelerin rehabilitasyon çalışmaları noktasal ve kişisel yatırımlarla bütünsellikten uzak olarak çözülmeye çalışılmaktadır. İstiklal Caddesi’nin yayalaştırma ve nostaljik bir tramvayla canladırılmaya çalışılmasından sonra İstiklal Caddesi önemli bir çekim noktası olmuş, fakat bu canlanma Tarlabaşı alt konut bölgesinin yasa dışı merkez arkası karanlık bölge olarak kullanılmasına yol açmıştır. Bugün Beyoğlu münferit bazı binaların korunması ile fiziksel açıdan sıhhıleşme dönemine girmiş sayılabilir. Beyoğlu, bugün geçmişe dönük, “nostaljik” mekanları ile uzun bir dönem önce yitirdiği seviyeli yaşantısını aramaktadır.Yeni geliştirilen “Beyoğlu’nu Güzelleştirme Projesi” bu anlamda önemli bir adımdır. Fakat, bu proje, İstiklal Caddesi’nin ard formasyonu ile desteklenmelidir.

Beyoğlu’nda Sosyal Doku Değişimleri Galata’nın Ceneviz kökenli gelişimiyle bağlantılı olarak, Osmanlı İmparatorluğu zamanında da Avrupalı nüfüs bu bölgede her zaman etkili olmuştur. Özellikle doğuya ilgi duyup bu bölgeye yerleşen ve burada kendilerine zengin bir yaşam tarzı oluşturan ve “levanten” olarak adlandırılan Avrupalılar buradaki yaşamlarıyla önemli bir araştırma konusudur. Osmanlı’nın son döneminde, 1914-1919 arası yapılan bir nüfüs sayımına göre Pera’da 117.267 Müslüman, 76.244 Rum, 31.381 Ermeni ve 36.203 “altre” yani “diğer” olarak geçen ve toplamı 261.095’i bulan nüfus dağılımı görülmektedir (Zamir, 1981). Bu geç sayabileceğimiz dönemde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki karışıklıktan dolayı levanten nüfusun azalmış olabileceği, Beyoğlu’nda onlardan ziyade, onların yaşam tarzına özenen azınlıkların ve Müslüman nüfusun ağırlıkta olabileceği varsayımı yapılabilir. Bu dönemin en önemli gelişmesi Birinci Dünya Savaşı’dır. Gülersoy’a göre bu dönemde Beyoğlu’na Balkanlar’dan göç başlamış ve bu durum da Beyoğlu’nun sosyal yapısını değiştirmeye başlamıştır (Gülersoy, 1994). Yine bu dönemde ilginç diğer bir gelişme 1917 devriminden kaçan Rusların Beyoğlu’na yerleşmesidir. Bu siyasi temelli değişimler bile Beyoğlu’nun karakteristik sosyal ve yaşamsal zenginliğini adeta desteklemektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son bulmasından ve Cumhuriyet’in kurulmasından sonra Beyoğlu’nun “Geç Osmanlı Aristokrasi’si” diyebileceğimiz sosyal temeli sarsılmıştır ve bu açıdan bir boşluk yaşandığı varsayılabilir. Yine Gülersoy’un bahsettiği sebepler de; ki bunların başlıcaları kronolojik olarak Lozan Antlaşması ile kapitülasyonların kaldırılması, 1927-1929 arasında elçiliklerin Ankara’ya nakli, 1942’de yürürlüğe giren varlık vergisi, 1945-49 arasında “İkinci Dünya Savaşı”dır; bölgenin karakteristiği olan yabancı ve azınlık nüfusunun azalmasına sebep olmuştur. Daha sonraki yıllarda, İsrail Devleti’nin kurulmasıyla 1947-1949 arasında Museviler’in İsrail’e göçmeleri, 1955 olayları ve Kıbrıs Bunalımı’ndan sonra özellikle Rumlar ülkeyi terk etmiş ve yöredeki sosyal yapının değişmesine neden olmuştur. Beyoğlu’nun binaları, yapıları gibi yaşamsal kültürü de sahipsiz ve bakımsız bırakılmıştır. Buna karşılık Cumhuriyet yönetimlerinin ekonomik politikaları sonucu 1940’lardan sonra İstanbul’a olan yoğun göç genel kent karakterinin yanında Beyoğlu’nun kent kültürünün de anlaşılmamasına ve yozlaşmasına neden olmuştur. Yine Gülersoy Beyoğlu’nun bu dönemlerde “hızla devam eden göç olgusunun çeşitli görünümlerinin sergilendiği bir semt” olarak tanımlar. Bu tarihsel geçişin içinde belki de en kuvvetlisi semtin sosyal yaşantısını şekillendiren Rumlar’ın 1955 olayları neticesinde kenti terketmesinden sonra, Beyoğlu’nun kent kültürünün “sözde eğlence yeri” kültürü olarak yozlaşmasıdır. Günümüzde önce bireysel ve kurumsallaşmamış çabalarla “kentsel sızma” diyebileceğimiz süreçle Beyoğlu bu harap görüntüsünden İstiklal Caddesi’nden başlamak üzere sıyrılmakta ve daha yenilenmiş bir fiziksel karaktere özellikle Cihangir yönünde bürünmektedir. Bu projeyle, benzer sosyal dinamiklerin yeniden kazanılması için Tarlabaşı yönünde de yıpranmış konut dokusu hukuksal, finansal, kentsel ve mimari çalışmalarla odak noktası olmuştur.

İletişime Geç
1
Whatsapp Mesajı Gönderin
Merhaba Nasıl Yardımcı Olabiliriz